ŞİDDETİN BİNBİR YÜZÜ SERGİSİ

“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” etkinlikleri kapsamında Üniversitemiz Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Kadın ve Aile Çalışmaları Anabilim Dalı tarafından düzenlenen “Şiddetin Binbir Yüzü” başlıklı resim sergisinin açılışı, 22.11.2022 tarihinde Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper’in katılımıyla gerçekleştirilmiştir.

“ŞİDDETİN BİNBİR YÜZÜ” adlı sergideki çalışmalar 2022-2023 güz dönemi Kadın ve Aile Çalışmaları Anabilim Dalı yüksek lisans programı öğrencilerinin Medyada Kadın ve Aile-KDN 6108 yüksek lisans dersi kapsamında, dersin yürütücüsü Dr. Öğr. Üyesi Gözde Yetmen’in danışmanlığında hazırlanmıştır. Kadına yönelik fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete dikkat çekmek için 12 adet çalışma sergilenmiştir.

Sayın Rektörümüz Bedriye Tunçsiper, çalışması sergilenen öğrencilere teşekkür belgelerini takdim etmiştir.

SERGİLENEN ÇALIŞMALAR


* Uluslararası medyada yer alan kadına yönelik fiziksel ve/veya psikolojik şiddeti temsil eden görsel imgeler araştırılmıştır. Kadına yönelik şiddete karşı toplumsal farkındalık yaratmak amacıyla hazırlanan bu sergide yer alan öğrenci uygulama çalışmaları; araştırılmış olan görsel imgelerin, kâğıt kesme (cut out) tekniği ile yeniden üretimleridir.

FİZİKSEL ŞİDDET-BERFİN GÖKÇE

Şiddet olgusu en yalın haliyle “bir kişiye güç veya baskı uygulayarak istenen bir şeyi yapmaya zorlama” şeklinde tanımlanmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca bireysel ve toplumsal düzeyde farklı boyutlarda gözlenen şiddet olgusu, ne yazık ki yaşamın ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimi zaman fiziksel kimi zaman da psikolojik düzeyde kendisini gösteren bu olgu, bireylerin yaşam kalitelerine büyük ölçüde zarar vermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya çapında kadınların %35 i fiziksel ve cinsel şiddet görmektedir. Önemli bir toplumsal sorun olan kadına yönelik şiddet sadece kadına fiziksel ve ruhsal anlamda zarar vermekle kalmayıp aynı zamanda sosyal açıdan kendilerini geliştirmelerini de engellemektedir. Dünya çapında erkeklerden fiziksel şiddet gören kadınların tahmini oranının % 25-50 olduğu rapor edilmiştir. Türkiye Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2009 sonuçlarına göre, ülkemizde kadınların %39’u fiziksel, %15’i cinsel ve %44’ü duygusal şiddete maruz kalmaktadır.

KAYNAKLAR
Polat, O. (2016). Şiddet. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 22(1), 15-34.
ÇAKIR, Ö., Harcar, T., Sürgevil, O., & Budak, G. (2008). Kadına yönelik şiddet ve Türkiye’de kadına yönelik şiddetin durumu. Toplum ve Demokrasi Dergisi, 2(4), 51-70.
Başar, F., & Demirci, N. (2015). Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve şiddet. Kadın Sağlığı Hemşireliği Dergisi2(1), 41-52

PANDEMİ VE ŞİDDET-DAMLA KUYUCU

Pandemi sürecindeki sosyal izolasyon uygulaması enfeksiyon yayılımının azaltılmasında ciddi bir önlem iken, kadına yönelik ve aile içi şiddetin artmasına da zemin hazırlamaktadır. COVİD-19 pandemi sürecine ait şiddetle ilgili literatür incelendiğinde kadına yönelik ve aile içi şiddetin arttığı görülmüştür. Aynı zamanda sosyal medyaya yansıyan kadın cinayetindeki artış pandemi sürecindeki aile ve kadına yönelik şiddetin boyutunu gözler önüne sermektedir. Pandemi sürecinde aile içi şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın görülmektedir. Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezinin 3-8 Nisan tarihleri arasında 28 ilde 1873 kadınla yaptığı anket sonucunda karantina sürecindeki kadına yönelik şiddetin %27,8 oranında olduğu; %23,7’si psikolojik, %10,3’ü ekonomik, %4,3’ü dijital, %1,7’si fiziksel, %1,4’ü cinsel, %1,1’i ısrarlı takip şeklindedir. Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mart 2020 raporunda pandemi sürecinde 29 kadının öldüğünü saptamıştır. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) pandemi sürecinde fiziksel şiddetin %80, psikolojik şiddetin %93, sığınma evi talebinin ise %78 arttığını saptamıştır.

KAYNAKLAR
Esra YILMAZ, Reyhan AYDIN DOĞAN,COVİD-19 Pandemisi Nedeniyle Yaşanılan Toplumsal İzolasyonun Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Üzerine Etkisi, – Unika Sağlık Bilimleri Dergisi,2021.

MANSPLAINING (ERBİLMİŞLİK)BERFİN GÖKÇE

Mansplaining, Türkçe literatüründe henüz yer almayan kavram; genel olarak “eril izahiyat” veya “erbilmişlik şeklinde çevrilmektedir. Mansplaining, erkek (man) ve açıklama (explaining) sözcüklerinin birleşiminden oluşan bir kavramdır. Bir erkeğin bir kadına herhangi bir konuyu ondan daha iyi bildiğini gösterecek biçimde açıklama yapma şeklidir. Çoğu zaman kadınların sözünün kesilerek araya girilmesiyle gerçekleşir. Herhangi bir konuda konuşma yapan bir kadının sözünün kesilerek, sanki hiç bilmedikleri ya da yanlış bildikleri varsayılarak baskıcı ve küçümseyici bir tavırla sözünün kesilmesi durumunu ifade eder. Mansplaining kadınları susturan veya sözlerini değersizleştiren sistematik ve kurumsallaşmış bir baskı biçimidir. Kadınları sessizliğe iten ve onların fikirlerinin değerini sorgulatan bir davranıştır. Üstelik bu davranışa aile, eğitim hayatı, arkadaş çevresi ve iş yeri gibi gündelik yaşamın birçok alan ve kurumunda maruz kalınmaktadır. Mansplaining, salt iletişimsel bir baskıdan öte, kadınların toplumsal alanda güçsüzleştirilmesine işaret etmektedir. Kadınlara ve erkeklere çocukluktan itibaren toplumsal olarak öğretilen, erkeklerin düşüncelerinin ve sözlerinin daha değerli olduğu fikrinin sonucu olarak kadınların sistematik olarak susturulduğu ve erkek egemen bir kamusallığın tezahürüdür.

KAYNAKLAR: ALTINOLUK, D. Eril Sahada Kadın Araştırmacı Olmak: İkilemler, Çelişkiler, Karşılaşmalar ve Çarpışmalar| Being a Female Researcher in the Masculine Field of Study: Dilemmas, Conflicts, Encounters and Collisions. Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, 4(2), 203-229. Ahmed, S. (2017).  Feminist Bir Yaşam Sürmek  (B. Aydaş, Çev.). İstanbul: Sel Yayıncılık.

GASLIGHTINGEMRECAN AKARSU

Manipülasyon, psikolojik güdümleme ve taciz yöntemidir ve toplumda giderek belirginleşen bir psikolojik ve duygusal istismar türüdür Az rastlanan ama çok tehlikeli bir durumdur. Kişiyi hafızasını, algısını ve zihnini sorgulamaya ve incelemeye zorlayan bir yanılsama türüdür. Bir bireyde veya seçilmiş bir grupta şüphenin, sürekli inkârın, çelişkilerin ve yalanların kademeli olarak uyanmasından kaynaklanır ve bazen tespit edilmesi zordur. Manipülasyona uğrayan kişiler; “Senin problemin ne?”, Fazla alıngansın.” “Böyle bir şey yaşanmadı.” gibi cümlelere sıklıkla maruz kalır; kontrol sahibi olma ve dengesizlik eğilimleri artar. Genellikle otorite sahibi kişi kendinden daha düşük yaşta, statüde ya da daha zayıf birine uygulamaktadır. En çok evliliklerde görülmektedir; kadın da erkek de buna maruz kalmaktadır. Evlilik dışında, ebeveyn-çocuk, patron-işçi gibi ilişkilerde görülür (Cumhuriyet,2022). Bu dikte mağdurları genellikle af dilemek zorunda kalmaktadır

KAYNAKLAR
Dhar, R. (2012). Women and international migration: A Cross-cultural analysis. Social change42(1), 93-102.
Wikimedia Foundation. (2022, March 7). Women and migration. Wikipedia. Retrieved November 20, 2022, from https://en.wikipedia.org/wiki/Women_and_migration
Women and migration: Vulnerability in the face of abuse and discrimination – world. ReliefWeb. (2019, March 10). Retrieved November 20, 2022, from https://reliefweb.int/report/world/women-and-migration-vulnerability-face-abuse-and-discrimination

MASKELİ DEPRESYON-DEMET SAL

Mevcut depresyonun daha çok bedensel belirtilerle izlendiği haline ‘maskeli depresyon’ denir. Maskeli depresyon belirtileri majör depresyon ile aynı belirtileri gösterebilir fakat daha çok mevcut       durum kendisini bedensel belirtilerle açığa vurur ve kişide çeşitli bedensel sorunlara yol açar. Maskeli depresyon erkeklere oranla kadınlarda daha fazla gözlenen bir durumdur. Gülümseyen Depresyon (Atipik Depresyon) da denilen maskeli depresyon kadınlarda daha fazla görülür bunun nedeni ise tamamen hayatta aldıkları roller görevler ve sorumluluklarla alakalıdır. Moral bozukluğu yaşayan veya yapılan şeyden zevk almayan kişi, dışarıya karşı bu durumu belli etmez. Gülümseyen depresyon için, en yakın anlamı taşıyan ve benzerlik gösteren atipik depresyon terimi kullanılmaktadır. Maskeli depresyon içinde olan kişi; günlük hayatlarında, etraftaki insanlara karşı bir maske takar fakat iç dünyalarında, umutsuz ve yitik hissederler. Gününde olmamak, üzüntü yaşamak, başına bir şey gelince sıkıntılar yaşamak gibi duygular son derece normaldir ve zaman zaman herkesin yaşadığı duygulardır. Kişinin yaşadığı duygularla depresyon denilebilmesi için en az iki hafta sürmesi gerekmektedir. Ülkemizde Dünya Sağlık Örgütü ile ortaklaşa yürütülen bir çalışmada, sağlık ocağına başvuran hastalarda %11,6 oranında depresyon saptanmış ve depresyonun üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ikinci sırayı aldığı bildirilmiştir. Annede atipik depresif özelliğin bulunmasının depresyonlu çocuk sahibi olma riskini yaklaşık 3.3 kat, anksiyete bozukluklu çocuk sahibi olma riskini yaklaşık 2.6 kat artırdığını saptanmıştır. Maskeli depresyonun başlangıç yaşı diğer tipte depresyonlara göre daha erkendir ve 16.8 olarak bildirilmektedir. Atipik özellikler gösteren Maskeli depresyon kadınlarda erkeklerden 5 kat daha fazla görülmektedir.

KAYNAKLAR
NPİstanbul hastanesi Uzma klinik psikolog: Serkan ElçiYıl:2021, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, Ahmet Koyuncu, Zerrin Binday, Erhan Ertekin, Selim Sağır, Rezaki M (1995b) Temel sağlık hizmetlerinde ruhsal sorunlar üzerine bir alan araştırması Türk Psikiyatri Dergisi, 6(1):3-11

CAM TAVAN SENDROMU-DEMET SAL

İşgücündeki kadınların terfi basamaklarında belli bir noktadan öteye geçmesini engelleyen görünmez ama etkili soyut bir bariyere çarpmalarını ifade eder. Kadınlar ile  üst yönetim arasında yer alan ve onların başarılarına ve liyakat bakılmaksızın ilerlemelerini engelleyen açıkça görülmeyen, aynı zamanda aşılamayan engelleri ifade eder. Her ne kadar kadınlar bir ölçüde yüksek ücretli hukuk ve tıp gibi erkek egemenliğindeki işlere erişim elde etmiş olsalar da bu mesleklerdeki sayıları %50’nin oranının altında kalmayı sürdürmektedir. Cam tavanla ilgili 3 farklı görüş ileri sürülmektedir: İlki, kadınlar kendi çaba ve çalışmalarıyla üst düzey pozisyonlara gelebilir. İkincisi, kadınlar iş yaşamında ilerlerken , iş ve ev yaşamını dengelemek için mücadele ederler. Üçüncü görüş ise küçük işletmeler ile bu işletmelerdeki kadınların girişimsel başarıları yok sayılmaktadır. Günümüzde kadınlar sivil toplum kuruluşlarında , kamu görevlerinde ve örgütlerde lider ve yönetici konumunda görmek mümkündür. Bu olumlu gelişmelere rağmen kadınların iş hayatında kariyer yapmalarının önünde görünmez engeller bulunmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yönetici ve lider kadınların sayısı erkelere oranla oldukça düşük kalmaktadır.

KAYNAKLAR
Feminist Düşünce Yazar: Rosemarie Tong , Tina       Fernendes Boots Çeviri: Beyza Sümer Aydaş Yıl:2006 Sayfa: 149,150, Türkiye’de kadın girişimciliğin ve yöneticiliğin önündeki güçlükler: Cam tavan sendromu A Öğüt – Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 2006

KADININ KAMUSAL ALANDAKİ GÜVENSİZLİĞİDAMLA KUYUCU

Toplumsal rollerin cinsiyete göre inşa edilmesi ve kamusal ile özel alanların kadın ve erkeğe göre düzenlenmektedir. Bu bağlamda, kadınların ve erkeklerin kent hakkından eşit biçimde yararlanarak kamusal mekânlara sınırsız erişimlerinin ve bu mekânları özgürce, güvenli bir şekilde kullanabilmelerinin nasıl sağlanacağı sorusu hem devam eden pandemi krizinin yönetimi hem de pandemi sonrası kentlerin geleceği açısından önem kazanmaktadır. Evin özel alanı içerisinde kadına yönelik saldırıların yanı sıra kadınların evin dışına çıkma korkusu, gece sokakta yalnız başına ulaşım sağlama tedirginliği sosyal yaşamları için büyük bir sınırlama getirmektedir. Kadın egemen alanlarda yalnız kalmanın uygunsuz ve potansiyel olarak güvensiz olduğunu tecrübe ederek öğrenir. Kadınlar tarafından benimsenen baskın strateji ise, “tehlikeli zamanlarda, tehlikeli yerlerden” kaçınılmasıdır. Bu tür savunma taktiklerini benimsemekle kadınlar, sınırlı kamusal alan kullanımı ve işgaliyle aslında baskı altındadırlar. Bu kısıtlı davranışlar, bireylerin kendilerini potansiyel mağduriyetten korumak için yaptıkları eylemlerdir.

KAYNAKLAR
Çaylı Rahte, E. & Tokdoğan, N. (2014). SOKAKTA KADIN OLMAK, ALANDA VE GEZİ’DE, GECEDE VE GÜNDÜZDE . Moment Dergi, Tuncer, S. (2015). Dışarı Çıkmak: Özelden Kamusala Feminist Bir Saha Hikâyesi . Moment Dergi , Female Narratives  Tuncer, S. & Demirci, R. (2021).

CİNSEL SALDIRI-TÜRKAN ŞİMŞEK

Cinsel suçlar, tüm dünyada her yaş grubundaki insanları tehdit eden toplumsal bir sorundur. Özellikle son yıllarda şiddet suçları arasında en hızlı artış gösteren suç türüdür. Dünya Sağlık Örgütü (2003) verilerine göre yaşamı boyunca her beş kadından en az birinin cinsel saldırıya maruz kaldığı bildirilmektedir. Türkiye’de cinsel suçlar, tüm suçların yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Cinsel saldırılar, travma sonrası stres bozukluğu(TSSB), major depresyon, anksiyete bozuklukları, cinsel bozukluklar, yeme bozuklukları, intihar davranışı, istenmeyen hamilelik, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, gastrointestinal bozukluklar gibi ciddi ve bazen de kronik ruhsal ve fiziksel sonuçlar doğurur.

KAYNAKLAR:
Karbeyaz, K., Gündüz, T., Balcı, Y., & Akkaya, H. (2012). Cinsel suç mağdurlarının ruh sağlığı hakkında düzenlenen adli psikiyatrik raporlar ve bilirkişilik kurumları arası uzlaşma sorunu. Türk Psikiyatri Dergisi, 23(4), 255-63.
Gölge, BZ., Yavuz,MF., Korkut, S.,Kahveci, S.(2013). Yetişkin Kadın Mağdurlarda Cinsel Saldırı Sonrası Görülen Ruhsal ve Sosyal Sorunlar. Adli Tıp Bülteni, 82-91.

KADIN SUÇLULUĞUTARIK SIRADAĞLI

Sosyo-kültürel yapının bir boyutu olan ataerkil güç ilişkileri, suçluluktaki cinsiyet farklılığına biçim vermekte ve kadını çeşitli mağduriyetlere maruz bırakmaktadır. Bir yandan da onu sosyal/kültürel rollerin yaratmış olduğu sorunlar, ekonomik bağımlılık ve hayati ihtiyaçların temini gibi sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakarak suça itmektedir. Erkek egemen kültürün yaratmış olduğu olumsuz baskılar ve kadının hayatta kalma savaşı, onun suç modelini erkeğinkinden farklı kılmaktadır. Ataerkil kültürün, kadını suça yönelten en önemli etkeni şiddet davranışıdır. Sosyokültürel yapının kadına yüklemiş olduğu aile içi roller, kadında maddi ve kültürel anlamda erkeğe bağımlılık yaratan ve onun şiddete maruz kalmasına neden olan önemli bir etkendir. Şiddet üzerine yapılan çalışmalarda, kadının ebeveyn, eş, kayınvalide ve partnerleri tarafından dövüldüğünü göstermektedir. Kadın suçluluğu açısından kendi ülkemize baktığımızda, 1989-1991 yılları arasında 2934 hükümlü ile yapılan kapsamlı çalışma sonucunda, ülkemizdeki hükümlülerin %7’sinin kadın olduğu görülmüştür. Hükümlü kadınların eğitim düzeyleri düşük (%35.4 okur yazar değil, %34.6 okur yazar), evli (%69.6) ve çocuk sahibi (%90) oldukları görülmektedir. Bu kadınların en sık işledikleri suç türü %71,5 adam öldürmedir. Kadınlar en çok eşlerini, sevgililerini ve imam nikahlı birlikte oldukları kişiler öldürmektedir. Bir başka çalışmada kocalarını öldüren kadınların bu davranışı genellikle kendilerini savunma amacıyla gerçekleştirdiklerini, kullandıkları silahların olayın cereyan ettiği mekânın erkeklerinkinden farklı olduğu ileri sürülmüştür. Yapılan araştırmalar kocalarını öldüren kadınların çoğunlukla herhangi bir şekilde tahrik sonucu bu suçu işlediklerini ortaya koymuştur. Devlet İstatistik Enstitüsünün Kadın ve Çocuk Hükümlüler Anketi çalışmasında hükümlülerin % 59’u adam öldürme suçu işlemişlerdir. Bunların % 54’ünün ailelerinin isteği ile evlendikleri görülmektedir. Aynı çalışma sonuçları; sarkıntılık ve aile geçimsizliğinin suç sebepleri arasında en sık rastlananlar olduğunu ortaya koymuştur. Aile geçimsizliği kadını sapmış davranışlara ve suça iten bir faktör olarak belirmektedir. İntihar eden kadınların büyük bir kısmının aile geçimsizliği sonucu bu davranışta bulundukları çeşitli çalışmalarda ifade edilmiştir. Sonuç olarak kadına yönelik şiddet başka şiddet vakaları doğurmaktadır.

KAYNAKLAR
Doç. Dr. Tülin İÇLİ, Aslıhan ÖĞÜN, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:5 Sayı:2, 1988 ), https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/597772, A.Ü. ,  D.T.C.F. Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer İLBARS, Suç Antropolojisi: Kadın ve Suç, 2007, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/64614

DAMGALAMA-TÜRKAN ŞİMŞEK

Damgalanma, normatif toplum değerlerine uymayan bireylerin ya da grupların başkaları tarafından önyargılara, etiketlere ve basmakalıp düşüncelere maruz bırakıldıkları toplumsal bir olgudur. Kadınların çocukluktan yaşlılığa, hastalıktan madde bağımlılığına hatta araba kullanmaya kadar birçok noktada artı bir toplumsal damganın içerisine girdiği  görülmektedir. Damgalanan bireylerin bu durumdan psikolojik anlamda etkilendikleri söylenebilir. Bu etkilenme bireylerde depresyon, utanç, suçluluk ve düşük beden saygısına neden olabilmekte hatta damgalanan bireyler bir süre sonra artık damgalamaya maruz kalmasalar bile hala içsel olarak kendilerini bu damgadan arındırmayabilmektedirler.

KAYNAKLAR
İlayda, E. S. İ. N. Damgalama: Kilo Damgalaması Hakkında Bir Derleme Çalışması. Uluslararası Türk Spor ve Egzersiz Psikolojisi Dergisi, 1(2), 29-45.
Sevim, K. (2018). Sosyal çalışma perspektifinden damga ve kadın. Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.

GÖÇ VE KADINEMRECAN AKARSU

Kadınlar, uluslararası göçmen nüfusun yarısına yakın kısmını oluşturmaktadır; (genellikle ya göçmen işçi ya da mülteci olarak seyahat ederler Kadınlar ve erkekler benzer nedenlerle göç etmeye karar verirken, cinsiyete özgü sosyal ve kültürel normlar da göç sürecinde belirleyici rol oynamakta ve bu nedenle göçmen kadınların deneyimlerini etkilemektedir. Göçmen kadınlar genellikle ailelerini ve topluluklarını sürdürme ve yeniden inşa etmede önemli roller oynarlar (Kadın göçmenler denizaşırı ülkelerdeki kazançlarının erkeklerden daha büyük bir kısmını evlerine göndermekte ve nerede olurlarsa olsunlar genellikle aile ve evle ilgili olarak erkeklerden daha fazla bakım sorumluluğu üstlenmektedir. Mülteci kadınlar, göç deneyimlerinin her aşamasında günlük yaşamlarında yön bulmada cinsiyete özgü zorluklarla karşılaşmaktadır. Kadına yönelik şiddet konusu, kadın göçmenlerin göç yolu boyunca karşılaştıkları belirgin zorlukların altında yatan çok yaygın bir paydadır. Ayrıca, mülteci kadınlar, sağlık hizmetlerine sınırlı erişim, ayrımcılık, cinsel şiddet ve insan kaçakçılığı riskleri dâhil olmak üzere çok sayıda zorlukla karşı karşıyadır; sonuç olarak zihinsel ve fiziksel sağlık sıklıkla etkilenir.

KAYNAKLAR
Dhar, R. (2012). Women and international migration: A Cross-cultural analysis. Social change42(1), 93-102.
Wikimedia Foundation. (2022, March 7). Women and migration. Wikipedia. Retrieved November 20, 2022, from https://en.wikipedia.org/wiki/Women_and_migration
Women and migration: Vulnerability in the face of abuse and discrimination – world. ReliefWeb. (2019, March 10). Retrieved November 20, 2022, from https://reliefweb.int/report/world/women-and-migration-vulnerability-face-abuse-and-discrimination

KAYIP KIZ ÇOCUKLARITARIK SIRADAĞLI

Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın 2008 yılında yayınladığı Kayıp Çocuklar Raporu’nda KAYIP ÇOCUK ailesinin bilgisi dışında herhangi bir nedenle evden uzaklaşmış, kaçmış, kaçırılmış ve bu nedenlerle hayatı tehlike altında olan, kendisinden haber alınamayan 0-18 yaş grubu çocuk olarak tanımlanmıştır (T.C. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Kayıp Çocuklar Raporu 2008). Türkiye’de evden kaçan ve kayıp çocuklara ait sayısal veriler TÜİK tarafından şöyle belirtilmiştir:

  • TÜİK 2011’e göre 2008 yılında 4 517 çocuk, 2009 yılında 5 081, 2010 yılında 8 081, 2011 yılında ise 10 067 çocuk kaybolduğu belirtilmektedir.
  • TÜİK 2011’e göre 2008 yılında 2 412, 2009 yılında 3 195, 2010 yılında 3 205, 2011’de 3 222 çocuğun evden kaçtığı belirtilmektedir.

KAYNAKLAR
Murat ÇAY, T.C. Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Evden Kaçan 12-18 Yaş Arasındaki Çocukların Sosyodemografik Özellikler ve Algıladıkları Sosyal Destek Açısından İncelenmesi- Antalya İli Örneği, Yüksek Lisans Tezi, 2015.